Bu bir Türkiye’den nasıl kaçılır klavuzu değildir; bilakis konfor alanını terk etme ve en önemlisi Aram Demir’i (oğlum) bir dünya vatandaşı olarak yetiştirebilmek için başladığım yolculuğun metnidir.
“Herkesin kendi tekilliği içinde keşfedebileceği şey de gereklidir. Bireysel bir duruş edinerek kendi hayatımızı sahiplenmekle kalmayıp, bu sahiplenişi alternatif toplumsal oluşumlar içerisinde bu sistemin karşısına koymayı, özgürlük alanın toplumsal düzlemde genişletmeyi beceremediğimiz sürece, elbette bize ait olmayan bir hayati yaşamaya zorlanacağız.”
—Jean Genet
Sabah 6’da Sabiha Gökçe Havalimanı’na, vardım. 4 bavul ve içinde 54 kitabın olduğu koliyi kontuarda yetkiliye teslim ederken, bugüne kadar önem verdiğim materyallerin 93 kilo ettiğini öğrendim ve bunlar 43 yıldır ayrılamadıklarımdı. Son iki yılda fazla gördüğüm birçok şeyi dağıtmıştım. Gönülde, Aklı Havada (Up in the Air) filmindeki Ryan Bingham gibi hayatı bir sırt çantasına sığdırabilmek vardı ama bu hayata biriktirdiklerim de vardı.
Dört saat süren bir yolculuktan sonra Stansted Havalimanı’na indim. Birleşik Krallık’a girişte, “şüpheli” olarak sınır dışı bölümüne alındım. İtiraf edeyim o sınırı geçmeyene kadar her şey başlamadan bitebilirdi. Gümrük polisi kayıtlarımı başka bir bilgisayarda kontrol etmek istediğini belirti ve sınır dışı tutanağını elime sıkıştırdı. Bürokrasi, sizi sınır dışı ederken bile çalışıyor. Böylece özel bir bölüme alındım. Tabi yurtdışına çok çıktığım için birkaç kez daha bu süreci yaşadığımdan tecrübeliydim, sakin bir şekilde bekledim. Gümrük memuru ifadesiz bir yüzle gelip onu takip etmemi istedi ve çıkışa kadar beni geçirdikten sonra bana başarılar diledi. Bagajlar gelince kitap kolisinin açılmış kitaplarımın da bagaj bandına saçılmış olduğunu gördüm, neyse ki diğer bavullarım şifreliydi. Bu sırada yardımsever insanların desteğiyle hepsini bagaj bandından toplayıp koliye tekrar yerleştirdik. Önceden bir yıllık rezervasyon yaptığım, daha çok lisansüstü öğrencilerinin ve beyaz yakalıların kaldığı Islington’da bir rezidansa yerleştim. Artık Tier 2 göçmen ve öğrenci vizesi ile Birleşik Krallık’da 2+5 yıllık bir oturumum var. Peki, bu süreç nasıl başladı şimdi onu anlatayım.
Pandeminin başında herkes gibi bende eve girdim ve kütüphanemde okumayı bekleyen yaklaşık 30 kitabımı bitirdim; bu arada İskoç single malt ve Küba puro koleksiyonumu tükettiğimi de itiraf edeyim ancak ekmek yapmadım. Üç tane yeni normal öngörülerimi içeren makale yazdım. Bu dönemde herkes gibi hayatımı ve hedeflerimi analiz etme fırsatım oldu; gidişattan ise memnun değildim. Diyarbakır ve İstanbul arasında hizmet satan oturmuş bir strateji ve yönetim danışmanlık firmam ve Dernek Başkanlığı gibi itibarlı bir statüm de vardı, üstelik maddi bir kaygım da yoktu. Hatta pandemiden önce Diyarbakır’da birkaç arkadaşım ile bir bisküvi üretim tesisi kurmak gibi bir planımız bile vardı. Üstelik bunun için finansal altyapıyı da sağlamıştık. Fakat bu fikrin zor kısmı on yıllık insanüstü emek gerektirmesiydi ve kendimi yorgun hissetmemden bu planı da rafa kaldırdım. Diğer alternatif Ege’de müstakil bir ev ile 42 feetlik bir yelkenli alıp erken emeklilik hayatımı başlatmaktı, 9 kaplan gücünde bir hamle ile bütün beyaz yakalıların hayalini gerçekleştirebilirdim. Tabi yazmak isteğim kitabım için hem zaman yaratacaktım hem de eğitim vermek dışında emekli olacaktım. Bu fikrin tek olumsuz yanı ise Aram Demir’e bir katkısı olmayacaktı. Zira, Aram Demir’in bir dünya vatandaşı olmasına yardımcı olmak gibi bir vizyonum var. Bu bağlamda rotam Executive MBA ve aralıklı emekliliğe döndü.
Aralıklı emeklilik kavramı da anlatılmaya muhtaç. 2011 yılıydı, reklam ajansımın performansından memnun değildim ve altı yıl boyunca nerdeyse haftada en az iki gece sabahlayan görece kalabalık bir ekiple ATL ve BTL işler üretiyorduk. Fakat çalışmalarımızın hak ettiği karşılığı elde etiğini düşünmüyordum. Bu süreçte bir çıkış stratejisi kurmaya çalışıyordum. Şimdi bulamadığım bir blog yazısına denk geldim. Kurduğu girişimi (startup) satarak 30’lu yaşlarında 24 aylık bir ara emeklilik sürecinde dünyayı dolaşmaya karar veren girişimcinin hikâyesi beni etkiledi. Bilirsiniz; gençken zamanınız vardır, sağlıklısınızdır ama paranız yoktur. Orta yaşlıyken paranız vardır, sağlıklısınızdır ama zamanınız yoktur. Yaşlıyken paranız ve zamanınız vardır ama sağlığınız birçok şeyi hayata geçirmenize elvermez. Bu nedenle, bu girişimci emeklilik sürecini parçalara bölerek hayallerini gerçekleştirmeye karar vermişti. Bu çözüm bana gayet mantıklı geldi. Böylece reklam ajansımı tasfiye kararı aldım ve birikmişlerimle yaklaşık bir yıl, çalışmaya ara verdim. Tabi onun gibi birkaç milyon dolar ile çıkış yapamadığım için birinci yılın sonuda iş dünyasına gerisin geri döndüm. Bu yaklaşım hep kafamın arkasındaydı; çünkü faydasını görmüştüm ve bu sürede kendimi geliştirmiş ve yeniden şarj etme imkanım olmuştu. Benim gibi işkolik kişilerin asla emekli olmayacağını da bildiğim için son yıllar yılda iki ay tatil yapmaya çalışıyordum.
Konumuza tekrar dönecek olursak, Şubat 2021’de nerdeyse on yıldır ertelediğim Executive MBA için alanında Avrupa’da en iyi 10’da olan üç üniversiteye başvuru yaptım. Ancak bu programa kabul edilen yöneticilerin seçimi program başlamadan 1 yıl önceki Aralık ayında sonuçlandığı için hayaller 2022 yılına kaldı. Antrparantez otodidakt biri olarak neden bir programa başvurduğuma da değineyim. Bu alanı seçmemin nedeni, çok kültürlü işletmelerin inovasyon, verimlilik ve karlılık oranlarının diğer işletmelerden oldukça yüksek olması. Bu alanda en başarılı işletme okullarının başında Hult International Business School geliyor. Bu üniversitenin bu alanda dünya üzerinde 6 kampüsü var ve Economics ve Forbes gibi saygın mecmualar tarafında bu alandaki başarısı tescillenmiş. Ayrıca, çok kültürlülük bir deneyim okunarak öğrenilen bir şey değil. Son zamanlarda liberal hatta sosyal demokrat arkadaşlarımın mülteci konularıyla ilgili sosyal medya paylaşımlarından da haz etmiyorum. Diğer bir taraftan Londra, Avrupa’nın en çok kültürlü kenti ve Aram Demir’in lise ve üniversite eğitimini Londra’da almasını sağlayabilecektim.
Resmi başvuru sürecini Nisan 2021’de başlattım ve mülakatlara girip makaleler yazıp niteliğimi ispatladıktan sonra nihai kuruldan kabul aldım. Ardından üniversitenin 2 burs kurulu için makaleler yazdım ve kurullarda savunma yaptım ve Executive MBA programından yaklaşık %50 ve Finans Yüksek Lisans programından ise %100 burs aldım. Kabulüm Aralık 2021’de onaylandı, nitekim kabul mektubum 02 Şubat 2022’de geldi. Eğer bir Eyüp’e dönüşebilirsem stratejik yönetim alanında PhD, yani doktora derecesini de alacağım.
Politik bir eleştiri de yapayım hem dil okulu hem de uzmanlık programı için Birleşik Krallık’a daha önce iki defa gelip yaşamış biri olarak vize sürecinin bu kadar zorlaşmasında Türkiye’nin anlamsız ekonomi politikaları, kabile gibi yönetilmesi ve muhalif herkesin uyduruk gerekçelerle cezaevine atılması (Bkz: Demirtaş, Kavala, vb.) gibi kritik nedenler vardır.
Böyle bir yola gireceklere kabul için gerekli olanları da belirteyim. Yönetici/girişimci olarak 5 yıl iş tecrübesi, 2 referans mektubu, GMAT ve IELTS sınavı ve finansal yeterlilik -bu İngilizlerin tabiri ile size bir kola ve bacağa mal olabilir- ama değer.
Daha önce Londra’da eğitim almış, yaşamış ve Yeditepe Üniversitesi’nde YÖK burslusu olarak İngilizce lisans eğitimi almış biri olarak belirtmekte fayda var. Son 18 ay haftada 2 saat İngilizce diksiyon ve konuşma dersleri aldım. Haftanın nerdeyse 2-3 günü makale yazarak, kurulara ve sınavlara hazırlanarak geçirdim. Aldığım Tier 2 vizesi yukarıda yazdıklarımdan anlaşılacağı gibi şanstan ziyade disiplinli çalışma ve finansal yeterlilik ile elde edildi. Eğer burada bir başarı varsa bu da başarının gayrete âşık olmasından gelir. Şans ve kader kavramlarına da inanmıyorum. Siz de inanmayın!
Kabulü aldıktan sonra çıkış planımı hayata geçirdirdim: Aralık 2021 yılında yönetim kurulu başkanı olduğum Girişimci Ağı Derneğini tasfiye ettik, yine aynı ay evimi sattım. 07 Mayıs 2022’de işyerimi tasfiye ettim ve 15 Haziran’da otomobilimi sattım. Bundan sonra ise eğitimlerimi ve kitabımı tamamlamayı planlıyorum. Deneyim açısından ise daha önce gezdiğim ve sevdiğim Avrupa kentlerini tekrar ve görmeği istediğim kentleri gezip, özgün şeflerin yemeklerini yemeği planlıyorum. Blogumda düzenli yazılar yayınlayacağım ve bir de podcast yayını yapmayı planlıyorum. Bu arada toplam dört buçuk ay iki çok kültürlü işletmede (eski ismi ile: çok uluslu) staj yapacağım. Fakat en önemlisi Aram Demir’in dünya vatandaşı bir bireye dönüşümüne tanıklık edeceğim; bütün bu sürecin başat motivasyonu da aslında bu.